Selim
- yavuzsiskolu
- May 19, 2024
- 4 min read
Akşam yemeği için yakılacak odunları kırdığı baltasını kütük sehpasına sapladığında annesi Asuman'ın iki türk kahvesiyle beraber yanına geldiğini fark etmemişti Selim. Güneşin üzüm bağlarının üstünde usulca batmaya başladığı ılık esintili bir günü, çocukluk anılarının neşeli olanlarıyla bezeli babasından kalma Çanakkale evinde sonlandıracaklardı.
Asuman biraz ötede koşturan torunu Atilla'ya baktı. Oğlunun akşamüstü uzayan konuşmadan sıkılıp odun kırdığını bildiği için ona hiç ilişmeden hazırladığı kahveleri, babasının Kazdağı meşesinden yaptığı sehpaya bıraktı. Her bir günün kurşun gibi ağırlaştığı 5 yılın ardından bugünleri görebilmişlerdi. Yıllar hiç de çabuk geçmemişti.
"Teşekkürler anne... Tuncay ağabeyim şu kurutma makinesi işini biraz uzattı. Eni konu bir beyaz eşya işte... Bunda ne buluyor bu kadar anlamıyorum."
"Annesinden ötürüdür. Timur'un böyle inadı yoktu. İnat da takıntı da insanın annesinden geçen huylardır."
Kahvesinden yudum alacağı esnada gelen bu sözün üzerine yarım saniye duraksadı, yudumunu öyle aldı. Annesinin durup dururken böyle bir söz etmeyeceğini bilerek, biraz da annesinin neler kurguladığını merak ederek fincanı sehpaya geri koydu, gömleğini sırtına geçirdi.
"Ağabeyin senden 12 yaş büyük. O ve Sevinç yetişirken de babanla arkadaştım. Sen onların annelerini doğru dürüst tanımadın. Özgüveni yüksekti; fakat çok talepkardı. O konuştuğunda tüm dikkatin üstünde olmasını isteyen birisiydi. Ağabeyin konuşurken bazen Funda'nın amansızlığını hatırlıyorum."
Selim alnındaki teri sildikten sonra müsait bir iskemle aradı. O esnada Asuman, günde 3 defa içtiği sigaranın ikincisini içmek için duvarın kenarındaki küllüğü aldı. Filtreli ince sigarasını ağzına götürdüğünde ritüelini tamamlamanın mutluluğa erişerek bakışlarını, babasından aldığı sağlam kollarıyla iç içe geçmiş plastik sandalyeleri birbirinden ayıran Selim'e geri doğrulttu.
"Hem Tuncay'ın konuşmayı, Atilla'nın çamaşırları üstüne çıkan bir muhabbetin sonunda uzattığını da unutma. Sevinç lafı hayatına eşlik edecek yeni birini bulman gerektiğine getirdiğinde ağabeyin bence korumacı davrandı ve lafın altından girip üstünden çıktı."
Parmaklarını esnetip dirseğini sandalyenin koluna dayadığı esnada 5 yıl önce vefat eden karısının, mevcut durumuna olan etkisini düşünüyordu Selim. Dışarıdan bakıldığında İris'in vefatından ötürü yalnız kaldığı düşünülebilirdi elbet; fakat zorlukları tek başına göğüslemeye alışmış birisinin o yaşına kadar sorumluluk almaktan kaçmış bir refakatçiyi artık istememesi de ihtimaller dahilindeydi.
Oğlunun düşüncelere dalışında kocasını hatırladı Asuman, sigarasından bir soluk alıp bakışlarını tarlanın nihayetine çevirdi.
"Babanın bir lafı vardı, belki sana da etmiştir bunu. Bir erkeğin 30'undan sonra bekar kalması sorumsuzluk, 35'inden sonra çocuk yapmamayı seçmemiş olması ise küstahlıktır derdi...
Fakat bunu deme sebebi kendi arkadaşlarını kızdırmak için değildi. Baban bir insanın ancak sorumluluk altında gelişeceğine inanıyordu. Sen bu sorumluluğu fazlasıyla üstlendin. Ablan da Elif'le ilgili konuşmaya başladığında belki senin, yolunun devamını onunla yürüyebileceğini düşünüyordu. Bir süre sonra Atilla okula başlayacak ve sen halen gençsin, hayatını daha farklı yaşayabilirsin."
Elif'in adını duyduğundan bu yana zihnindeki kum saatinin kırıldığını, zamanı sayan o ufak tefek binlerce kum parçacığının beynine doluştuğunu hissediyordu. Anısı kendisinde sızı bırakan o tınıyı kokladı, rüzgarın izinde.
Kim, ne zaman yeni bir cennet yaratmaya girişmişse, gücünü kendi cehenneminden almıştır. Hayatının karanlık dönemlerinde bir yerlerde hissetmişti bunu. Eskinin intikamlarını almaktansa kendi hayatını yeniden inşa etme imkanına sahip bir adamın yolunda yürümüştü. Kahvesinin son yudumunu bu yüzden Atilla'nın olduğu yöne doğru bakarak içti.
"Nereden başlayacağım anne?"
Birbirlerine bakıştıktan sonra bir süre sessiz kaldılar. Asuman o susuşta, oğlunun yorgunluğunun verdiği mücadelelerden değil, artık yetişemeyeceği bir hayatın taleplerinden kaynaklandığını düşündü.
"Neye ihtiyacı varsa, kendinde ne eksikse insan onu tatmin etmeye kalkışıyor önce. Oysa Elif veya bir başkası fark etmez, hiçbir zaman hiç kimse yaşanmamış zamanını bir başkasıyla dolduramamıştır." Selim bu sözün üzerine yerinde, sözün devamını beklercesine doğruldu.
"Sizin yaşlarınızdaki birisi için bir yolda yürüyor olduğunu bilmek ve hepsinden önemlisi bir insan olarak kendinin ne anlama geldiğini bilmek her şeyden değerlidir. Kendi adıma konuşayım... Rahmetli Timur'la ilişkimiz yokken bile hayatıma giren çıkan diğer erkeklerdense kendimi Timur’la evli olarak daha rahat hayal edebiliyordum."
Bir insanın ebeveynlerinin yolculuğunu duyması, kendi karakterindeki malzemenin ateşe girip tekrar dövülmesi demektir. Halihazırda bitmiş olan izmariti bir tur daha ezerek sözlerini sürdürdü Asuman.
"Bunu anlayabilmen mümkün değil. Baban önündeki sorunları ortadan kaldırabilecek bir insan olduğunu bana, arkadaşlarına, çocuklarına, hepsinden önce kendisine her gün kanıtlıyordu. O tasarım ödülünü ne zaman aldığını hatırlıyor musun? Boşanmasından 6 ay sonra. Yaşadığı tüm zorluklardan sonra bahane üretmeyi bırakıp sadece ve sadece, durmaksızın çalıştı."
Annesinin boynundaki kolyeyle oynamaya başlaması, sözü karşı tarafa bıraktığının jestiydi. Konuşma esnasında gözünün önünde babasıyla geçmiş diyaloglarından birini hatırladı Selim. "Alkışlandığın yerde kalırsan büyük adam olamazsın." demişti babası, sonra da eklemişti "Bir kalp cerrahı sünnetle ünlü olmak istemez."
Dünyanın tehlikelerinin farkında olan bir babanın esas maksadı ise seneler önceki sözlerinin sonuna kalmıştı:
"30'una, 35'ine geldiğinde halen cumalarını ve cumartesilerini eşinle dostunla laklak edip harcarsan perdeler kapandığında içindeki ıssızlıkla yapayalnız bir hayatın olur. Bir insanın fotoğrafları kalabalıklaştıkça iç dünyası söner. İnsanoğlunun kurduğu dışarıdaki dünya seni her sabah yatağından kalkmaya teşvik edemez. Bunu ancak tercih ettiğin her şeyi yaşadığında anlarsın. Yanlış birini sırf seni seviyor diye hayatına alırsın, sevmediğin bir işi bir ömür sürdürürsün veya sırf arkadaşların incinmesin diye bir davete katılırsın. Zihnin hep aynı noktada donar kalır, kanepede oturan adama, kadına veya bir masada bulunan arkadaşlarına bakarsın. O an o haliyle güzeldir ama olmasını istediğin kişi sen değilsindir. Oysa bir yerlerde senin en samimi halini bilen birileri vardır; fakat onları o anda bulunduğun noktaya asla getiremezsin."
Selim o esnada babasıyla tekrar tanıştığını fark etti. Yıllardır kuramadığı bağlantının anahtarı annesindeydi. Asuman:
"Timur bana boşanmayı tarif etmişti bir keresinde. Kendi tasarladığın lambanın altında yıllarca aynı şekilde kitap okuyan birine bakıp aranızda geçen onca sahnenin ardından 'Evet ama.... bu o kişi değil' demenin insanı yanılmış bıraktığını söylemişti."
İris'i hatırladı, ve babasını da... Duyduklarını düşündü, düşündüklerini bir kez daha yüreğinde duyumsadı Selim. İnsan kendisini sevmeyi öğrenmeliydi ki kendisine katlansın ve orada burada sürtmesin diye. Elif'le ettikleri kavgalarda sürekli aynı vidayı sıktığını düşünürdü. Oysa birini hesapsız sevebilmekti esas mesele, vaktinde Elif'in kendisini sevmiş olduğu gibi.
Belki de masadaki konuşmada ablası haklıydı. Unutulmuş güzelliklerin anlamını, zihninin içindekinden başka bir dünya aramasının yersizliğini uzun yıllar sonra ilk defa düşünmüştü.
Güneşin ufuk çizgisinde iyice kaybolduğunu gördü. Yerinden kalktı. Annesiyle çok kısa bakıştıktan sonra oğlunun yanına gitti, oğlunun keşfettiği bir böceği heyecanla anlatışını ve o böceğin toprakta kayboluşunu dinledi. Oğlunu koltuğunun altına aldığında 35 yıllık dünyasının artık aynı kalamayacağını anlamıştı.
Doğru yolu hatırlamak için kaybolması gerekmişti...
Comments