top of page

Pinpon

  • yavuzsiskolu
  • Aug 25, 2024
  • 4 min read

Bu hayatta kendimi ne zaman çözemediğim sorunların içinde bulursam, benden büyük bir tasarımcının vaktinde bulduğu çözümlerini ait kıldığı yeri görmeye giderim.


Büyükhusun'daki B2 evine gittiğimde, yenilenen Rami kütüphanesini ziyaret ettiğimde veya alelade bir yere uygulanmış merdivenleri izlediğimde bir boşluğun nasıl ve neden bir mekana dönüştürüldüğüne dair fikirler zihnimde canlanır.


Kimi zamansa daha önce pek az zaman geçirdiğim bir mahallede, örneğin Alibeyköy'de, tulumba yemek için bir dükkana girerim, ilk bakışta alakasız gözüken bir bakkaldan alışveriş ederim veya o an gidecek bir yerim olmamasına rağmen birisinden yol tarifi isterim.


Milyarlarca yıllık evren tarihinin önemsiz bir noktasından itibaren geçirdiğimiz bilişsel evrim sebebiyle bu denli farkındalık geliştirmiş canlılar olduk belki; fakat halen komşumuzun sabahları kapatamadığı alarmının üzerimize kurduğu tahakküm zannettiğimizden çok daha büyük olmakta.


Bu hayatta belki de değer verdiğim tek şey, bunca rastgeleliğin içinde insanın kendisine ürettiği anlamdır.


Hiçbir yerden gelmeyen ve hiçbir son durağı olmayan bu otobüsün içinde durmaksızın ileri geri yürüyüp varacağı yere ulaşmaya çalışan canlılar olduğumuzu düşünüyorum.


İlişkilerimizde bazen sorumlu davranıp bir uçak bileti alıyoruz, kimi zamansa sorumlu davranıp sevgilimizi bir kereden fazla aldatmıyoruz; fakat hiç değişmeyen bir şey var ise sürekli olarak kim olduğumuzu destekleyecek sevgililer, arkadaşlar ve ilişkiler arıyoruz. Oysa tüm bu hareketler bütünü bir yandan insanın kişiliğini inşa ederken diğer yandan benliği ile olan mesafeyi açıyor.


Bu yüzden de beklemek için acele ediyoruz.


Yolunu kaybetmiş insanlara iyi davranırken bile art niyetli olabiliyoruz. Nitekim zor zamanlardan geçen bir arkadaşınızın eylemlerini yargılamaksızın onu nasıl ve ne kadar hayatınızda tutabildiğinize baktığınızda, kendinize dair pek çok soruyu da beraberinizde taşımanız gerekir.


İnsanın kafasını yastığa koyduğunda fark ettiği bir gerçek vardır ki bu her gün her saat başınıza gelmez: Olmak istediğiniz adam, olduğunuz adamla aynı yastığa başını koyuyor mu?


Kaygılı düşünce yapısına sahip olanlarımız bu soruyu geleceğe dair planlar yaparak savuşturur, bir kısmımız hüznün garip mastürbasyonuna kendini kaptırır. Bir bölümümüz de kendini ifade edebilme konusunda özgüveni olmadığı için çevresini insanlarla doldurmuştur ve bu tip varoluşsal sorunları yastığına getirmeksizin günlük güldürüsünün içinde eritir gider.


Üç sözcüklük yalanlarımızla yaşamaya gayret ettiğimiz şu hayat bana çokça, çocukken gördüğümüz kompleks matematik problemlerine dört işlemle çözüm bulmaya çalıştığımız o günleri hatırlatıyor. Bir gün 5. sınıftaki sıra arkadaşınız bir yerden bulduğu integral sorusunu önünüze koyar ve siz de çarpar, böler, toplar durursunuz.


Kendi kendini aldatmak, başkalarını kandırmak kadar basit değildir ve insan kendi içindeki adaletten ürkmeye başlar. Bu sebepten ötürü x'in üzerindeki 3'ü küp olarak almayıp x'i 3'le çarpmış kabul etmenizi destekleyen bir toplumun içinde de yer alsanız, başınızı yastığa koyduğunuzda adını koymadığınız bir huzursuzluğun esiri olmuşsunuz demektir.


Milyarlarca yıllık insanoğlu halen büyük bir kültürü inşa edemediği için basit simgelerin zıtlığı üzerinden çıkarımlarda bulunmaya devam ediyor. Kendimizi aldatırken söylediğimiz yalanlara bazen basit tweetlerle destek çıkıyoruz, bazense arkadaşlarımıza akıl veriyoruz; fakat kısıtlı gözlem gücü, ondan da az bilgi ve bolca duygu yoğunluğuyla vardığımız yargıların peşine bir ömür inşa etmekten geri durmuyoruz


Sol şerit akmazken yan koltuktan "oğlum sağdan geç git işte" diye bir ikaz gelir ve siz orta şeride geçersiniz. Gerçekten de önünüzdeki 3-4 aracı aşmışsınızdır. Sonrasındaysa bulunduğunuz şerit tıkanır, geçtiğiniz araçlar hiza olarak bir bir önünüzde olmaya başlar. Siz de tekrar sol sinyal verirsiniz fakat o esnada başka araçlar da o şeritte önünüze geçer. O anda aldığınız karar sizi 8 araba boyu geriye atmıştır.


Hayatlarımızla ilgili dışarıdan gelen yorumları çokça böyle yorumluyorum: sizinle aynı yola bakanların sizden daha fazla öngörüsü olmamasına rağmen sizden daha fazla fikri olabiliyor.


Geçtiğimiz günlerde, daha önce pek de kadın yazar okumadığımı fark ettim. Sıradan yaşamımda fark ettiğim bu zaferin ardından Virginia Woolf okuduğumda şunu öğrendim ki içinizdeki gerçekleri tam olarak anlatmadıkça, etrafınızda olan biteni anlatmak hiçbir zaman yeterli olmayacaktır.


Kant'ın Yargı Yetisinin Eleştirisi'nde dile getirdiği bir ifadeye göre insanın yaşı ilerledikçe keskinleşmeye devam eden tek yetisi, yargı gücüdür. Fakat içinde bulunduğumuz toplumda yaptıklarının sorumluluğunu alabilen yetişkinlerden çok birbiriyle tamamen tutarlı şekilde gelişmiş tüketimci-çıkarcı bir neo-seküler grubumuz oluştu.


Günlük tutmuyoruz, düşüncelerimizi kaleme almıyoruz veya yaptığımız işleri bürokrasiye kaçmayacak, anlaşılır şekilde belgelendirmiyoruz. Bunun bir kısmının sebebini içimizdeki gerçekleri anlatmamak, hatta hepsinden önce içimizdeki gerçeklerle yüzleşmemek olarak görüyorum.


Nasıl ki bir avukat içinde bulunduğunuz durumla ilgili tüm gerçekleri bilmeksizin sizi savunamazsa, siz de içinde bulunduğunuz dünyayı ve içinizdeki gerçekleri keşfetmeye çalışmaksızın bu hayatı sürdürmeye çalışamazsınız.


Yargı yetisiyle ilgili şu hayattaki en önemli becerinin neyin, kimin değerli olup neyin olmadığının farkına varabilmek olduğunu düşünüyorum. Karanlık gece çökerken de olabilir, şafak sökerken de. Önemli olan hangi davranışın, neyin ve kimin herkes için doğru olduğunu düşünmek değil, sizin için değerli olanı aramaktır.


Bu yazıyı kaleme alırken TDK'nda gördüğüm pinpon sözcüğünün ilk anlamının "yaşlı, çökmüş" olduğunu görünce bu yüzden şaşırdım. İkinci anlamı "masa tenisi" olan bir sözcüğe benim önermeyi düşündüğüm esas anlamsa "birbirine bir şeyler kanıtlama çabası" olacaktı.


Sevgilinizle, eşinizle veya kardeşinizle tartışırsınız ve kulağınızda o malum sözler yankılanır: “Ama sen de böyle yapmıştın”, "Sen başka türlü düşünmüştün" veya "Benim de söz hakkım var".


Oysa insan kendisiyle bile aynı fikirde değildir. Önemli olan birbirine karşıt düşünceleri söylememize rağmen birbirimizi anlamaya çalışmamız değil midir? Haklı olmak ne büyük bir beladır oysa.


Pinpona çevirdiğimiz hayatlarımızı, aslında karşımızdakinin bizi nasıl yanlış anladığını ona anlatmaya çalışmaksızın, sadece yaşamayı ne çok isterdim oysa.







Recent Posts

See All

Comments


bottom of page