Ben Bir Sayıyım
- yavuzsiskolu
- Nov 15, 2024
- 3 min read
Ne zamandır bir yazı yayımlamadığımı dile getiren değerli arkadaşım Aliye için...
Söylediklerinin önemli, yaşadıklarının kıymetli olduğunu düşünen binlerce insanla birlikte trafikte beklerken aklımda beliren bir düşünce idi bu: "Ben bir sayıyım".
Woody Allen filmlerinde sıkça geçen bir Groucho Marx teması şöyle der: "Beni adam yerine koyup üyesi yapacak örgüte ben girmem!" Bu alaycı yaklaşım, hedefsiz yaşamlar içinde tüketilen günümüz ilişkilerinin motorunu tanımlıyor bana göre: Hedefine ulaşana kadar istekli olan kimselerin vardığı yerde huzur bulamayışının satirik bir yorumu.
Veya belki bu 2 Yahudi yazarın işaret ettiği tema hepimizin bir Ahasver olduğudur? Ahasver, Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesi sırasında ona saygısızlık eden bir Yahudidir ve efsaneye göre Tanrı tarafından sonsuza dek dünyada dolaşmakla cezalandırılmıştır.
Tabii ki burada beni okuyacak 50 samimi arkadaşım için bir çizgi çekmekte fayda var, tüm bu ilişkiler ağı ben trafikte otururken değil, bilgisayarımın başında taslağımı düzenlerken yaptığım ufak düzeltmelerin sonucu üretilen bir söylemden ibarettir ve kesin bir görüşün arkasına sığınmamaktadır.
Yazıp çizmeye başladığımdan beri fark ettiğim bir gerçek var. İnsanın içinde hınç, özlem veya aklını kurcalayan bir mesele olabilir; fakat okuyucu, yazarın samimiyetsizliğini de anlar. Bu yüzden mesaj verme kaygısı gütmeksizin kendini ortaya koyman lazımdır. Basitçe, diyalogdan ziyade durum yaratman gerekir.
Taslaklarıma dönüp baktığımda, şu genç yaşımın ibresi yirmilerindeyken kurguladığım hikayelerde karakterlerin alt metnini yaratmak için çokça uğraştığımı fark ediyorum. Oysa son zamanlarda aradığım yanıtları Hitchcock'da ve Picasso'da, kısacası görsel betimlemenin ruhunda keşfetmeye koyulduğumu söylemeliyim.
Bir insanın sorumsuz gözükmesi için onun uyuşturucu kullandığını veya içki içtiğini, eğlendiğini betimlersiniz; oysa sadece otuzlarında bir bekar olarak iyi para kazandığını ve Beyoğlu'nda ya da Şişli'de yaşadığını söylemeniz yetecektir. Okuyucunun zihni genellikle betimlenen alanları okumaktansa anlamlı boşlukları yakalamakta ustadır.
Bu yüzden de mutsuz bir kadını anlatmak için kağıt üzerinde her şeyi tam bir kadın yazmak, en azından keşfettiğim noktadan bakınca, daha makul olacaktır. Benzer şekilde hedefsiz bir erkek yazacaksanız sıklıkla stres altına giren ve böyle anlarda da hayatındaki kadınları suçlayan, "sen zaten hep..." içeren cümleler kuran birini gözünüze kestirebilirsiniz elbet.
Kısacası hayatı boyunca yanlış kapının önünde bekleyen insanların hikayeleriyle ilgileniyorum ve onların ironisini anlatmayı seviyorum. En azından 31. yaşımın son günlerinde hissettiklerim bu yönde diyebilirim
Benim anlayışıma göre iyi bir düşünürün okuyucusuna yanıt vermesi değil, onları bir meydan okumaya sevk etmesi gerekir. O yüzden de trafikte aklımdan geçenleri bir çırpıda özetlemem yerinde olacaktır:
Manchester By The Sea filminin sonlarına doğru Lee'nin eski eşi olan Randi karakteri, ikinci eşinden olan bebeğini bir arkadaşıyla beraber gezdirirken Lee ile karşılaşır, arkadaşı sahneden uzaklaşır. İkinci eşinden olan bebeğin Randi ile Lee arasında konumlandığı kısa bir sahnede Randi ağlayarak Lee'ye, onu sevdiğini söyler.
İşte insan budur. Güler, kayıplar yaşar, ağlar, mücadele verir, yaşama tutunur; fakat özündeki meseleyi, hislerini veya kim olduğunu asla değiştiremez.
Bir şeyi çok yapmanın zararına inananlardanım. Bu yüzden en çok koşanın genellikle kendisinden kaçtığını düşünürüm, çok gezenin yaşadığı yerden, çok düşünenin zihninden, çok konuşanın ise ruhundan uzaklaştığına inanırım.
Bugüne kadar yalan söylenen kaçıncı kişisinizdir? Aldatılan, terk edilen veya özlenen, saygı duyulan kaçıncı insan olmuşsunuzdur? İyinin ve kötünün ötesinde, uzun vadede hepimizin kanserden ölen bilmem kaçıncı kişi veya baba olan falanca Türk vatandaşı, profiterol yemeyi seven 300. kişi ya da Fatih'te trafikte kalan 250. araba olduğumuz aşikardır.
Karşımıza çıkan her şeyi ciddiye alırız, sonra onu baştan savabilmek için.
O halde şu sıralarda yaşamıma bir miktar felsefe edindiğim, Groucho Marx'ın da sıklıkla başvurduğu alaycı bir cümleyle yazımı bitirmem yerinde olacaktır: Yaşamı fazla ciddiye almaya gerek yok, neticede hiçbirimiz buradan canlı çıkamayacağız.
Homo Sapiens'in Kafkavari bir alt metne sahip olduğuna içten içe inanmaya başlıyorum ben de...
Comments